Kehf Suresi ne anlatıyor?
Kutsal kitaplarda öyle ayetler/sureler veya bölümler var ki teknoloji ve bilim bu kadar gelişmesine rağmen hala açıklanamıyor.
Birçok bilim insanı ve araştırmacı her ne kadar kutsal metinleri incelese de hala gizemi ve sırrı çözülemeyen birçok olay, kişi ve ya ayet mevcuttur.
Birçok bilim insanı ve araştırmacı her ne kadar kutsal metinleri incelese de hala gizemi ve sırrı çözülemeyen birçok olay, kişi ve ya ayet mevcuttur.
Bana göre Kuran ı kerim’de en gizemli ve sıra dışı olayların anlatıldığı sure KEHF suresidir diyebiliriz .
Hemen hemen birçok çevirmen Kehf kelimesini mağara olarak tercüme etse de bu kelime farklı anlamlar içerdiği için sadece Mağara olarak anlamak yanlış olur zira bu surede kehf birkaç anlamda kullanılmıştır. “Çukur, sığınak, kapalı yer, tek kişilik kapalı alan” gibi anlamlar barınmaktadır. Nitekim Mağara kelimesinin Arapça karşılığı ĞAR’dır.
Örneğin Ğar i Hira. (Hira mağarası)
Buradan yola çıkarak Kehf kelimesi Mağaradan ziyade çok daha farklı bir mekânı veya nesneyi tarif etmektedir. Her ne kadar bizler ilahiyatçı olmasak da akıl edip düşünmeyi ve kutsal olarak kabul ettiğimiz kitap üzerinde düşünmek ve doğru sonuca varmayı bir görev olarak görüyorum.
1-Kehf Gençleri
Lütfen aşağıdaki ayetleri dikkatle okuyalım:
8. Biz mutlaka oradaki her şeyi kupkuru bir toprak yapacağız.
Bu ayette mutlaka dünya gezegeninin bir gün kupkuru bir yere dönüşeceğinin işaretini vererek neden kehf gençlerini böyle bir imtihana tabi tuttuğunu açıklıyor. İnsanları öldükten sonra üzerinden dünya zamanına göre milyarlar yıl geçse dahi dirilteceğini birçok ayette bize bildiren Allah, buna inanmayanlar için çeşitli deliller gösteriyor.
9. Yoksa sen, bizim delillerimizden (sadece) Kehf ve Rakîm sahiplerini mi ibrete şâyan olduklarını sandın?
10. O (yiğit) gençler mağaraya sığınmışlar ve: Rabbimiz! Bize tarafından rahmet ver ve bize, (şu) durumumuzdan bir kurtuluş yolu hazırla! demişlerdi.
11. Bunun üzerine biz de o mağarada onların kulaklarına nice yıllar perde koyduk (uykuya daldırdık.)
12. Sonra da iki guruptan hangisinin kaldıkları müddeti daha iyi hesap edeceğini görelim diye onları uyandırdık.
9. Yoksa sen, bizim delillerimizden (sadece) Kehf ve Rakîm sahiplerini mi ibrete şâyan olduklarını sandın?
10. O (yiğit) gençler mağaraya sığınmışlar ve: Rabbimiz! Bize tarafından rahmet ver ve bize, (şu) durumumuzdan bir kurtuluş yolu hazırla! demişlerdi.
11. Bunun üzerine biz de o mağarada onların kulaklarına nice yıllar perde koyduk (uykuya daldırdık.)
12. Sonra da iki guruptan hangisinin kaldıkları müddeti daha iyi hesap edeceğini görelim diye onları uyandırdık.
12.ayette İKİ gruptan bahseder. Bu nedenle kehf’e sığınanların iki ayrı kesimden oluştuğunu söyleyebiliriz. Nitekim 9.ayette de Kehf ve Rakim olarak iki ayrı gruptan bahseder. Düşünceme göre “kehf halkı” gençlerin mağaraya sığındıkları anda mağarada bulunan bir grup olabilir. Rakim halkı (Rakamcılar) ise padişahın zulümünden mağaraya sığınan bir grup matematikçi ve bilim insanıydı. Bu insanlar mağaraya veya kuytu/yer altı/karanlık/sığınağa, sığındıklarında orada başka bir grupla karşılamış olabilirler veya zulümden kaçarken iki ayrı kesimden insanlar olabilme ihtimali de var. Her iki durumda da ortada iki ayrı grubun uyutulması söz konusudur. Bazılarına göre bu iki gruptan biri gençler diğerleri ise hasımlarıdır ancak 9.ayette açıkça Kehf ve Rakim olarak iki ayrı gruptan söz eder. Yoksa orada hasımları olarak belirtirdi.
Zaten 12.ayette hangisinin daha iyi hesap edeceğinden bahsederken matematikçi bilim insanları mı yoksa sıradan köy halkı mı ne kadar uyuduklarını daha iyi hesap eder, sorusu ile karşılaşıyoruz.
11.Ayette ise Kulaklarını perdelemenin işitme duyusunun kapatıldığı anlamındadır. Veya kulaklarının zarar görmemesi için kapatılıp korumaya alındığıdır. Özetle uyutulan kişiler iki gruptan oluşuyordu. Sıradan köylü grup ve matematikçi olup sayılarla araları iyi olan bir diğer grup…
Birçok araştırmacıya göre bu gençler uyutulmamış, zamanda yolculuk yapmışlardır. Ancak ayetlerde uyutulduklarını açıkça yazmaktadır.
18-Bir de onları uyanık sanırdın, hâlbuki uykudadırlar ve Biz onları sağa sola çevirirdik; köpekleri de giriş kısmında iki kolunu uzatmıştı. Onları görseydin mutlaka onlardan kaçar ve elbette için dehşet ile dolardı.
Onları neden uyanık sanırsın? Bir insanı uyanık sanmamız için o insanın hangi pozisyonda olması gerekir? Burada nedense gözlerimin önünde beliren görüntü o insanların mağara içinde her birinin KENDİ KEHFİNDE (kapsülünde) gözleri açık ve dik bir durumda hareketsiz bir şekilde uyumakta olduklarıdır.
17. Ayette ise güneşin onlarla temas etmesini engellemek için mağaralarının! o bölümünü özellikle seçmiş oldukları da önemli bir husustur. Onları sağa sola çevirerek de bulundukları kapsülün içinde vücutlarının hareketsiz kalmasını engelliyorlar. Tıpkı uyurken de bizim sağa sola dönmemiz gibi.
18.Ayetin son cümlesinde Allah, peygambere “onları görseydin dehşete düşerdin” diyor. Neden onları görmek korkutucu olsun? Belki de onların durumu bir insan uyurkenki durumuna hiç benzemiyordu ki ayetleri düşününce öyle olduğu anlaşılıyor. Bu nedenle gerçekten de onların bir kapsül içinde uyutuldukları fikri bana hiç mantıksız gelmiyor. Tabi ki ölüp toprağa karışan her bir insanı da tekrar diriltecek olan Yaratıcı’ın gücü her şeye yetendir.
22-(Kimileri): "Üçtür. Dördüncüleri köpekleridir." diyecekler; (kimileri de): "Beştir, altıncıları köpekleridir." diyecekler. Her ikisi de gaybi taşlama=bilinmeyen şey hakkında tahmin yürütmektir. (Bir kısmı da): "Yedidir, sekizincileri köpekleridir." diyecekler. De ki: "Onların sayılarını Rabbim daha iyi bilir; onları insanlardan ancak pek azı bilir." Artık bunlar hakkında bildirilenin dışında bir tartışmaya girişme ve bunlar hakkında hiç kimseye bir şey sorma!
Evet… Onların sayısı herkesin bildiği gibi 7 değildir. Sayılarını sadece Allah biliyor. Ancak 7 den fazla oldukları ihtimali daha yüksektir.
25-Onlar mağaralarında üçyüz sene durdular, dokuz da ilave ettiler.
12. ayette :
“Sonra da iki guruptan hangisinin kaldıkları müddeti daha iyi hesap edeceğini görelim diye onları uyandırdık. “
Hangi grup daha doğru hesaplayacak diye uyandırdık !!! Bu iki grup muhtemelen aralarıdna kaç sene uyuduklarını hesap etmeye başlar. Önce 300 sene olarak hesap ettikleri süreye 9 sene daha eklerler ve uyuma sürelerini 309 sene olarak kabul ederler.
2-Hz.Musa’nın yolculuğu
Kehf Suresinde geçen başka bir olay ise Hz.Musa’nın başka bir kişi ile yolculuk edip ondan bilgelik öğrenme isteğidir. Ancak bu kişiyi bulmak için bir yolculuğa çıkıyor ve bu yolculukta yanında genç biri vardır ki kim olduğu konusunda bu surede bir açıklama yoktur.
Zaten 12.ayette hangisinin daha iyi hesap edeceğinden bahsederken matematikçi bilim insanları mı yoksa sıradan köy halkı mı ne kadar uyuduklarını daha iyi hesap eder, sorusu ile karşılaşıyoruz.
11.Ayette ise Kulaklarını perdelemenin işitme duyusunun kapatıldığı anlamındadır. Veya kulaklarının zarar görmemesi için kapatılıp korumaya alındığıdır. Özetle uyutulan kişiler iki gruptan oluşuyordu. Sıradan köylü grup ve matematikçi olup sayılarla araları iyi olan bir diğer grup…
Birçok araştırmacıya göre bu gençler uyutulmamış, zamanda yolculuk yapmışlardır. Ancak ayetlerde uyutulduklarını açıkça yazmaktadır.
18-Bir de onları uyanık sanırdın, hâlbuki uykudadırlar ve Biz onları sağa sola çevirirdik; köpekleri de giriş kısmında iki kolunu uzatmıştı. Onları görseydin mutlaka onlardan kaçar ve elbette için dehşet ile dolardı.
Onları neden uyanık sanırsın? Bir insanı uyanık sanmamız için o insanın hangi pozisyonda olması gerekir? Burada nedense gözlerimin önünde beliren görüntü o insanların mağara içinde her birinin KENDİ KEHFİNDE (kapsülünde) gözleri açık ve dik bir durumda hareketsiz bir şekilde uyumakta olduklarıdır.
17. Ayette ise güneşin onlarla temas etmesini engellemek için mağaralarının! o bölümünü özellikle seçmiş oldukları da önemli bir husustur. Onları sağa sola çevirerek de bulundukları kapsülün içinde vücutlarının hareketsiz kalmasını engelliyorlar. Tıpkı uyurken de bizim sağa sola dönmemiz gibi.
18.Ayetin son cümlesinde Allah, peygambere “onları görseydin dehşete düşerdin” diyor. Neden onları görmek korkutucu olsun? Belki de onların durumu bir insan uyurkenki durumuna hiç benzemiyordu ki ayetleri düşününce öyle olduğu anlaşılıyor. Bu nedenle gerçekten de onların bir kapsül içinde uyutuldukları fikri bana hiç mantıksız gelmiyor. Tabi ki ölüp toprağa karışan her bir insanı da tekrar diriltecek olan Yaratıcı’ın gücü her şeye yetendir.
22-(Kimileri): "Üçtür. Dördüncüleri köpekleridir." diyecekler; (kimileri de): "Beştir, altıncıları köpekleridir." diyecekler. Her ikisi de gaybi taşlama=bilinmeyen şey hakkında tahmin yürütmektir. (Bir kısmı da): "Yedidir, sekizincileri köpekleridir." diyecekler. De ki: "Onların sayılarını Rabbim daha iyi bilir; onları insanlardan ancak pek azı bilir." Artık bunlar hakkında bildirilenin dışında bir tartışmaya girişme ve bunlar hakkında hiç kimseye bir şey sorma!
Evet… Onların sayısı herkesin bildiği gibi 7 değildir. Sayılarını sadece Allah biliyor. Ancak 7 den fazla oldukları ihtimali daha yüksektir.
25-Onlar mağaralarında üçyüz sene durdular, dokuz da ilave ettiler.
12. ayette :
“Sonra da iki guruptan hangisinin kaldıkları müddeti daha iyi hesap edeceğini görelim diye onları uyandırdık. “
Hangi grup daha doğru hesaplayacak diye uyandırdık !!! Bu iki grup muhtemelen aralarıdna kaç sene uyuduklarını hesap etmeye başlar. Önce 300 sene olarak hesap ettikleri süreye 9 sene daha eklerler ve uyuma sürelerini 309 sene olarak kabul ederler.
2-Hz.Musa’nın yolculuğu
Kehf Suresinde geçen başka bir olay ise Hz.Musa’nın başka bir kişi ile yolculuk edip ondan bilgelik öğrenme isteğidir. Ancak bu kişiyi bulmak için bir yolculuğa çıkıyor ve bu yolculukta yanında genç biri vardır ki kim olduğu konusunda bu surede bir açıklama yoktur.
60-Bir vakit Musa gene demişti ki: " İki denizin birleştiği yere varıncaya kadar durmayacağım yahut senelerce gideceğim."
61-Bunun üzerine ikisi de iki denizin birleştiği yere vardıklarında balıklarını unuttular. O zaman balık denizde bir deliğe doğru yolunu tutmuştu.
62-Bu şekilde geçtikleri zaman gence: "Getir kuşluk yemeğimizi; gerçekten biz bu yolculuğumuzda yorulduk." dedi.
63-Genç: "Gördün mü dedi kayaya sığındığımız vakit doğrusu ben balığı unuttum; onu hatırlamamı muhakkak şeytan unutturdu. O şaşılacak bir şekilde denizdeki yolunu tutmuştur."
64-Musa da dedi ki: "İşte aradığımız oydu!" Bunun üzerine izlerini takip ederek gerisin geri döndüler.
Bu ayetlerden anlaşıldığı gibi Hz.Musa’nın yola çıkma amacı birisi ile buluşmaktır. “İki denizin birleştiği yere kadar”. “işte aradığımız oydu”
Görüldüğü üzere işaretleri takip ediyor ta ki görmesi ve buluşması gereken kişiyi bulana kadar. Balığın unutularak gitmesini bir işaret olarak anlar ve geri döner. İki denizin birleştiği yer belki de günümüzde CebeliTarik dediğimiz tatlı ve tuzlu suyun karışmadığı ama birleştiği yerdir.
65-derken kullarımızdan bir kul buldular ki, Biz ona katımızdan bir rahmet vermiş ve tarafımızdan bir ilim öğretmiştik.
66-Musa ona: "Sana öğretilen ilimden bana da öğretmen şartıyla sana tabi olabilir miyim" dedi.
Hz.Musa’nın görüştüğü ve onunla yolculuk ettiği sırada ona sorular sorarak hikmetleri anlamaya çalıştığı kişinin kim olduğuna dair bu olay anlatıldıktan sonraki ayetlerde açıklık getiriyor diyebiliriz.
83-Bir de sana Zülkarneyn'den soruyorlar. Dedi: "Size ondan bir hatıra okuyacağım."
Hz.Musa’nın bilge kişi ile yolculuk macerasının anlattıktan hemen sonra bu ayetin gelmesi o kişinin Hz.Zülkarneyn olduğunu düşündürtmüyor mu?
“Sana Zülkarneyn hakkında sorarlar?” Yani sana Hz.Musa’nın onunla yolculuk ettiği kişiyi sorarlar, Hz.Zülkarneyn’i; ki bu ayetten sonra Hz.Zülkarneynin yetki ve yapabilecekleri hakkında bize ipuçları veriyor.
3-Zülkarneyn ve Yecüc ve Mecüc
84- Biz ona yeryüzünde imkânlar sağladık ve her şeyden ona vesileler (araçlar) verdik.
85- Vesileyi takip etti.
86. Nihayet güneşin battığı yere varınca, onu kara bir balçıkta batar buldu. Onun yanında (orada) bir kavme rastladı. Bunun üzerine biz: Ey Zülkarneyn! Onlara ya azap edecek veya haklarında iyilik etme yolunu seçeceksin, dedik.
61-Bunun üzerine ikisi de iki denizin birleştiği yere vardıklarında balıklarını unuttular. O zaman balık denizde bir deliğe doğru yolunu tutmuştu.
62-Bu şekilde geçtikleri zaman gence: "Getir kuşluk yemeğimizi; gerçekten biz bu yolculuğumuzda yorulduk." dedi.
63-Genç: "Gördün mü dedi kayaya sığındığımız vakit doğrusu ben balığı unuttum; onu hatırlamamı muhakkak şeytan unutturdu. O şaşılacak bir şekilde denizdeki yolunu tutmuştur."
64-Musa da dedi ki: "İşte aradığımız oydu!" Bunun üzerine izlerini takip ederek gerisin geri döndüler.
Bu ayetlerden anlaşıldığı gibi Hz.Musa’nın yola çıkma amacı birisi ile buluşmaktır. “İki denizin birleştiği yere kadar”. “işte aradığımız oydu”
Görüldüğü üzere işaretleri takip ediyor ta ki görmesi ve buluşması gereken kişiyi bulana kadar. Balığın unutularak gitmesini bir işaret olarak anlar ve geri döner. İki denizin birleştiği yer belki de günümüzde CebeliTarik dediğimiz tatlı ve tuzlu suyun karışmadığı ama birleştiği yerdir.
65-derken kullarımızdan bir kul buldular ki, Biz ona katımızdan bir rahmet vermiş ve tarafımızdan bir ilim öğretmiştik.
66-Musa ona: "Sana öğretilen ilimden bana da öğretmen şartıyla sana tabi olabilir miyim" dedi.
Hz.Musa’nın görüştüğü ve onunla yolculuk ettiği sırada ona sorular sorarak hikmetleri anlamaya çalıştığı kişinin kim olduğuna dair bu olay anlatıldıktan sonraki ayetlerde açıklık getiriyor diyebiliriz.
83-Bir de sana Zülkarneyn'den soruyorlar. Dedi: "Size ondan bir hatıra okuyacağım."
Hz.Musa’nın bilge kişi ile yolculuk macerasının anlattıktan hemen sonra bu ayetin gelmesi o kişinin Hz.Zülkarneyn olduğunu düşündürtmüyor mu?
“Sana Zülkarneyn hakkında sorarlar?” Yani sana Hz.Musa’nın onunla yolculuk ettiği kişiyi sorarlar, Hz.Zülkarneyn’i; ki bu ayetten sonra Hz.Zülkarneynin yetki ve yapabilecekleri hakkında bize ipuçları veriyor.
3-Zülkarneyn ve Yecüc ve Mecüc
84- Biz ona yeryüzünde imkânlar sağladık ve her şeyden ona vesileler (araçlar) verdik.
85- Vesileyi takip etti.
86. Nihayet güneşin battığı yere varınca, onu kara bir balçıkta batar buldu. Onun yanında (orada) bir kavme rastladı. Bunun üzerine biz: Ey Zülkarneyn! Onlara ya azap edecek veya haklarında iyilik etme yolunu seçeceksin, dedik.
Not: Bu ayetin Arapçasında Ayn (عَيْنٍ) kelimesi geçmektedir. Ayn kelimesi göz anlamında. Ona sanki siyah balçıkta batıyor gibi geldi. فِي عَيْنٍ حَمِئَةٍ
Ancak ayette güneş batması olarak “Teğrubu” kelimesi geçtiği için bunu güneşin çamura girmesi ve çamur içinde kaybolması gibi yorumlamak olmaz. Zira burada sadece güneşin batmasından yani Gurubundan (غروب) bahsetmektedir.
Güneşin battığı yere varır, oradaki kavimle buluşur. Allah Zülkarneyn’e o kavme ne yapacağı konusunda yetki verir. Zulüm edip doğru yola gelmeyenleri azap, İman edip iyi ameller edenleri ise mükâfatlandıracağını bildirir. O Kavimden ayılır. Yine aracı takip eder. (Araç ile yol tutar)
Güneşin battığı yere varır, oradaki kavimle buluşur. Allah Zülkarneyn’e o kavme ne yapacağı konusunda yetki verir. Zulüm edip doğru yola gelmeyenleri azap, İman edip iyi ameller edenleri ise mükâfatlandıracağını bildirir. O Kavimden ayılır. Yine aracı takip eder. (Araç ile yol tutar)
90. Nihayet güneşin doğduğu yere ulaşınca, onu öyle bir kavim üzerine doğar buldu ki, onlar için güneşe karşı bir örtü yapmamıştık.
Güneşin doğduğu yere ulaşır. Burada dikkat etmemiz gereken bir konu var. O da Hz.Zülkarneyn’in güneşin battığı yerden güneşin doğduğu yere varmasıdır. Aslında burada çok karmaşık bir hadise aramaya gerek yok. Örneğin güneş Türkiye’de batarken başka bir yerde doğuyor olacaktır. Bu da Hz.Zülkarneyn’in çok hızlı bir şekilde yolculuk ettiğini gösteriyor. Bu aracın ve ya sebebin ne olduğu hakkında bir çok teori üretilebilir. Günümüzde birçok hızlı hareket eden araç vardır. Uçaklar, Ufolar vs... Ancak Hz.Zülkarneyn’in kullandığı aracın bunlardan çok daha hızlı hareket edebildiğini düşünüyorum.
Bir ışınlanma aracı gibi...
Hz.Zülkarneyn’in zaman ve mekân gibi bir sorunu olmadığını da hesaba katarsak bunun gayet mümkün olabileceğini söyleyebiliriz ki günümüz teknolojisi de bunu açıklayabiliyor.
Bir ışınlanma aracı gibi...
Hz.Zülkarneyn’in zaman ve mekân gibi bir sorunu olmadığını da hesaba katarsak bunun gayet mümkün olabileceğini söyleyebiliriz ki günümüz teknolojisi de bunu açıklayabiliyor.
“onu öyle bir kavim üzerine doğar buldu ki, onlar için güneşe karşı bir örtü yapmamıştık.”
Güneş karşısında bir korunakları ve örtüleri olmamaları da farklı şekillerde yorumlanabilir. Belki kurak ve hiç ağaç olamayan bir bölge idi veya ozon tabakasının çok ince veya hiç olmadığı bir yer de olabilir.
Bitki örtüsünü kastetmiş olsaydı bunu gölgesi olmayan bir yer olarak da tarif edebilirdi diye düşünüyorum ancak burada güneşe karşı korunaksız olan bir yerden bahsetmektedir.
Bitki örtüsünü kastetmiş olsaydı bunu gölgesi olmayan bir yer olarak da tarif edebilirdi diye düşünüyorum ancak burada güneşe karşı korunaksız olan bir yerden bahsetmektedir.
“Ozonosfer ya da Ozon Tabakası, Stratosferin üst kısmında bulunan tabakadır. Ozon Tabakası Güneş'ten gelen morötesi ışınlardan olan UV-B ve UV-C gibi zararlı ışınları tutar. Ozon tabakasının bu işlevi hayati açıdan çok önemlidir. Çünkü UV-B ve UV-C ışınları ölümcüldür.”
“Ozon tabakası Dünya`nın her yerine eşit olarak dağılmamıştır. Normal şartlar altında ozon tabakasının en kalın olduğu yer kutuplar, en ince olduğu yer ise ekvatordur. Aslında genel anlamda bakıldığında zararlı güneş ışınlarının daha dik geldiği ekvatorda ozon tabakasının daha kalın olması beklenir. Ancak burada yine oldukça hassas bir denge vardır.
Güneş radyasyonu ekvatora doğrudan geldiği ve buna bağlı olarak da çok daha şiddetli olduğundan, stratosferik ozon ekvator üzerinde yüksek miktarlarda üretilir. Başka bir deyişle, ekvator üzerinde sürekli olarak yenilenen ozon tabakası, bu kesimi zararlı güneş ışınlarından korur. Bu hikmetli yaratılış dolayısıyla ozon tabakasının ekvatorda ince olması, bu bölge için tehlike oluşturmaz.
Kutuplarda ise güneş ışınları yılın büyük bir kısmında çok yatık olarak geldiği için bu bölgede ışınlar ekvator bölgesi kadar yüksek miktarlarda ozon üretemez. Bu durum zararlı ışınlara kutup bölgelerinin daha açık olması anlamına gelir. Ancak bu olay Dünya`da asla bu şekilde sonuçlanmaz. Stratosferik rüzgârlar ve farklı stratosferik basınçlar, ozonun ekvatordan kutuplara doğru hareket etmesine neden olarak burada ozonun daha kalın bir tabaka oluşturmasını sağlar. Böylece ekvator da, kutuplar da zararlı güneş ışınlarından mükemmel bir sistemle korunmuş olur.”
Not : Bu olayın yaşandığı dönemdeki ozonosferin durum hakkında araştırmamız gerekiyor.
Zira o dönemin şartları ile bu günün şartları arasında, atmosferik farklar olması muhtemeldir.
Sonra yine aracıyla yola koyulur.
“Ozon tabakası Dünya`nın her yerine eşit olarak dağılmamıştır. Normal şartlar altında ozon tabakasının en kalın olduğu yer kutuplar, en ince olduğu yer ise ekvatordur. Aslında genel anlamda bakıldığında zararlı güneş ışınlarının daha dik geldiği ekvatorda ozon tabakasının daha kalın olması beklenir. Ancak burada yine oldukça hassas bir denge vardır.
Güneş radyasyonu ekvatora doğrudan geldiği ve buna bağlı olarak da çok daha şiddetli olduğundan, stratosferik ozon ekvator üzerinde yüksek miktarlarda üretilir. Başka bir deyişle, ekvator üzerinde sürekli olarak yenilenen ozon tabakası, bu kesimi zararlı güneş ışınlarından korur. Bu hikmetli yaratılış dolayısıyla ozon tabakasının ekvatorda ince olması, bu bölge için tehlike oluşturmaz.
Kutuplarda ise güneş ışınları yılın büyük bir kısmında çok yatık olarak geldiği için bu bölgede ışınlar ekvator bölgesi kadar yüksek miktarlarda ozon üretemez. Bu durum zararlı ışınlara kutup bölgelerinin daha açık olması anlamına gelir. Ancak bu olay Dünya`da asla bu şekilde sonuçlanmaz. Stratosferik rüzgârlar ve farklı stratosferik basınçlar, ozonun ekvatordan kutuplara doğru hareket etmesine neden olarak burada ozonun daha kalın bir tabaka oluşturmasını sağlar. Böylece ekvator da, kutuplar da zararlı güneş ışınlarından mükemmel bir sistemle korunmuş olur.”
Not : Bu olayın yaşandığı dönemdeki ozonosferin durum hakkında araştırmamız gerekiyor.
Zira o dönemin şartları ile bu günün şartları arasında, atmosferik farklar olması muhtemeldir.
Sonra yine aracıyla yola koyulur.
93. Nihayet iki set arasına ulaştığında onların önünde, hemen hiçbir sözü anlamayan bir kavim buldu.
Bu kavim hiçbir sözü/kelimeyi anlamıyor. Yani çok faklı bir dil konuşuyor veya hiç konuşmayı bilmiyorlar. Ancak bilinen o ki Hz.Zülkarneyn ile iletişim kurmayı başarmışlar. Zira Hz.Zülkarneyn’in ilmi buna fazlasıyla yeterdi.
94. Dediler ki: Ey Zülkarneyn! Bu memlekette Ye'cûc ve Me'cûc bozgunculuk yapmaktadırlar. Bizimle onlar arasında bir sed/engel/mani yapman için sana bir vergi verelim mi?
Bu kavim hiçbir sözü/kelimeyi anlamıyor. Yani çok faklı bir dil konuşuyor veya hiç konuşmayı bilmiyorlar. Ancak bilinen o ki Hz.Zülkarneyn ile iletişim kurmayı başarmışlar. Zira Hz.Zülkarneyn’in ilmi buna fazlasıyla yeterdi.
94. Dediler ki: Ey Zülkarneyn! Bu memlekette Ye'cûc ve Me'cûc bozgunculuk yapmaktadırlar. Bizimle onlar arasında bir sed/engel/mani yapman için sana bir vergi verelim mi?
Yecüc ve mecüc için çok şey yazılıp çizilse de hala gizemini koruyan bir konudur. Yecüc ve Mecüc yeryüzünde bozgunculuk yapmaya gelen iki kavim olması muhtemeldir. Bu varlıkların aslında başka bir boyuttan geldiğini düşünüyorum. Hz.Zülkarneyn bu kavimlerin çıktıkları yeri kapatarak engellemiştir.
Düşünceme göre orada o varlıkların kendi gezegenlerinden bizim dünyamıza açılan bir kapıları (star gate) olduğu ve bu kapıdan geçerek o bölgedeki halkı rahatsız ettikleri yönündedir. Hz.Zülkarneyn bu kapının her tarafını Demir ve bakırdan yaptığı mıknatıslı alanla kapladığı için kapı işlevsiz hale gelmiş olabilir. Manyetik alan kapının aktif hale gelemsini engellemiş olabilir. Belki burada hemen aklımıza şu soru gelir. Yecüc ve mecüc başka bir geçiş kapısı yapıp oradan da dünyaya geçiş sağlayabilirlerdi. Evet doğru. Bunu yapabilirlerdi eğer bunu yapma zekâya sahiplerse! ki yecüc mecüc konusunda bunu söylemek zordur. Keza yapmış olsalardı gezegeniizi istila etmiş olmalılardı. Var olan kapı nasıl yapıldı o zaman? Gezegenlerine başka bir ırk tarafından yapılmış olabilir. O ırk o kapıyı yaptıktan sonra kullandı ve gezegeni terketmek zorunda kaldı? Hz.Zülkarneyn de bu kapıyı kapatmış olabilir. Her neyse demir de bakır da oksitlenen elementler olduğu için bu engelin sonsuza kadar bozulmadan sağlam duracağı da imkânsızdır. Zamanı geldiğinde yani kıyamette bu kalkan çürüdüğü için işlevini kaybederek kapının tekrar aktif olmasına neden olacaktır. Yecüc ve Mecüc bu kapıdan tekrar dünyaya geçerek insanları yok etmeye başlayacaklardır. Keza Kuran’daki zaman bizim zaman algılyışımızla bazen farklı olabiliyor. Bir olayı anlatırken 5-10 dakiakda veya bir ayda olup bitmiş gibi algılasak da aslında bu zaman binlerce yılı kastediyor olabilir.
Bir sonraki ayetlerde Yecüc Mecüc saldırıs hakkında yeteri kadar açıklık getirmektedir.
Düşünceme göre orada o varlıkların kendi gezegenlerinden bizim dünyamıza açılan bir kapıları (star gate) olduğu ve bu kapıdan geçerek o bölgedeki halkı rahatsız ettikleri yönündedir. Hz.Zülkarneyn bu kapının her tarafını Demir ve bakırdan yaptığı mıknatıslı alanla kapladığı için kapı işlevsiz hale gelmiş olabilir. Manyetik alan kapının aktif hale gelemsini engellemiş olabilir. Belki burada hemen aklımıza şu soru gelir. Yecüc ve mecüc başka bir geçiş kapısı yapıp oradan da dünyaya geçiş sağlayabilirlerdi. Evet doğru. Bunu yapabilirlerdi eğer bunu yapma zekâya sahiplerse! ki yecüc mecüc konusunda bunu söylemek zordur. Keza yapmış olsalardı gezegeniizi istila etmiş olmalılardı. Var olan kapı nasıl yapıldı o zaman? Gezegenlerine başka bir ırk tarafından yapılmış olabilir. O ırk o kapıyı yaptıktan sonra kullandı ve gezegeni terketmek zorunda kaldı? Hz.Zülkarneyn de bu kapıyı kapatmış olabilir. Her neyse demir de bakır da oksitlenen elementler olduğu için bu engelin sonsuza kadar bozulmadan sağlam duracağı da imkânsızdır. Zamanı geldiğinde yani kıyamette bu kalkan çürüdüğü için işlevini kaybederek kapının tekrar aktif olmasına neden olacaktır. Yecüc ve Mecüc bu kapıdan tekrar dünyaya geçerek insanları yok etmeye başlayacaklardır. Keza Kuran’daki zaman bizim zaman algılyışımızla bazen farklı olabiliyor. Bir olayı anlatırken 5-10 dakiakda veya bir ayda olup bitmiş gibi algılasak da aslında bu zaman binlerce yılı kastediyor olabilir.
Bir sonraki ayetlerde Yecüc Mecüc saldırıs hakkında yeteri kadar açıklık getirmektedir.
99. O gün (kıyamet gününde bakarsın ki) biz onları, birbirine çarparak çalkalanır bir halde bırakmışızdır; Sûr'a da üfürülmüş, böylece onları bütünüyle bir araya getirmişizdir.
100-101 O gün cehennemi; gözleri Zikr'ime (Kur'an'a) karşı perdeli olan ve onu dinleme zahmetine dahi katlanamayan kafirlerin karşısına (bütün dehşetiyle) dikeriz!
107. İman edip iyi davranışlarda bulunanlara gelince, onlar için makam olarak Firdevs cennetleri vardır.
100-101 O gün cehennemi; gözleri Zikr'ime (Kur'an'a) karşı perdeli olan ve onu dinleme zahmetine dahi katlanamayan kafirlerin karşısına (bütün dehşetiyle) dikeriz!
107. İman edip iyi davranışlarda bulunanlara gelince, onlar için makam olarak Firdevs cennetleri vardır.
Sura ÜFÜRÜLÜR. Yecüc mecüc Seddi/engeli yıkılır. Her tepeden inerler ancak müminler/uyanmışlar bu dehşeti yaşamayacaklardır. Bu Allah’ın vadidir. Bu ayetleri okuduğumda ister istemez yecüc ve mecücün cehennem azabı çektirmek için yaratılmış varlıklar olduğunu düşündüm. Dünya gezegenimiz cehennem boyutuna mı taşınır yoksa İyiler ve kötüler arasına perde mi girer bilinmez ama her halukarda kötülüğü seçmiş insanlar alt boyutların zorlu hayatıyla karşı karşıya kalacaklardır.
Belki de o gün Allah cenneti hak edenleri başka bir boyuta taşıyarak onların kıyamet azabını görmelerini engelleyip kâfir ve kötü ameller işleyenleri ise yecüc ve mecüc ile baş başa bırakacaktır. Yani bu şu demektir. Cehennemi başka yerde aramaya gerek yok. Kıyamet gerçekleştikten sonra yecüc ve mecücün istila ettiği dünya kötülerin cehennemi haline gelebilir. Dünyayı bu kadar çok istiyordunuz hani, alın sizin olsun....Nitekim kıyamet kopmadan önce yaşayan iyi insanlar da boyut değiştireceklerdir.
Belki de o gün Allah cenneti hak edenleri başka bir boyuta taşıyarak onların kıyamet azabını görmelerini engelleyip kâfir ve kötü ameller işleyenleri ise yecüc ve mecüc ile baş başa bırakacaktır. Yani bu şu demektir. Cehennemi başka yerde aramaya gerek yok. Kıyamet gerçekleştikten sonra yecüc ve mecücün istila ettiği dünya kötülerin cehennemi haline gelebilir. Dünyayı bu kadar çok istiyordunuz hani, alın sizin olsun....Nitekim kıyamet kopmadan önce yaşayan iyi insanlar da boyut değiştireceklerdir.
Kehf Suresinde geçen olayların çok daha derin ve detaylı araştırmaya ihtiyaç duyduğu kesindir. Bu nedenle burada yazdıklarımı sadece bir özet olarak görüyorum.
©Hazar Tandoğan
10.04.2017
10.04.2017
Yorumlar
Yorum Gönder