Eski Türklerde tabiatta gizli kuvvetlerin varlığına inançtan bahsetmek mümkündür. Onlara göre her doğal unsurun “izi/iye” adını verdikleri bir göstergesi vardı ve bu gösterge aynı zamanda koruyucu ruh olarak görü-lüyordu. Bu bağlamda her suyun bir iyesi olduğuna inanılırdı. Kadim ve kutsal bir varlık olan suyu, bolluk bereket, kuvvet sembolü olarak gördük-leri gibi aynı zamanda kahredici, yok edici veya koruyucu bir varlık olarak da sayarlardı (Türkyılmaz, 2013: 86). Burada bahsedilen “su” içerisinde herhangi bir birikinti, nehir, göl, deniz gibi içerisinde su bulunan her şeyi kapsamaktadır.
Eski Türklerin inancına göre bütün dünya ruhlarla doludur. Dağlar, göller, ırmaklar hep canlı nesnelerdir. Kutsallık atfedilen Alaş, Tanau, Hangay, Altay, Abakan, Kam, Katun, Bey, Sütgöl bölgelerindeki ırmak ve göller yalnızca coğrafi bir isim değil, aynı zamanda duyan, evlenen, çoluk çocuk sahibi olan varlıklardır (İnan, 1986: 50-51). Bütün tabiat unsurları içerisinde bir ruh barındırırdı ve bunlar hissetmek, duymak, iyilik veya kö-tülük yapmak gibi kişiye ait özelliklere sahipti. Aslında bu özellikler doğru-dan tabiat unsurlarına ait olmayıp onların içindeki ruhlar için geçerliydi. Bu nedenle eski Türkler, bu varlıkların doğrudan kendilerini değil içlerindeki ruhları ve ruhların barındırdığı gizli güçleri kutsamışlar, buna karşı saygı, minnet, korku karışımı bir duygu beslemişlerdir. Suya atfedilen anlamların temelinde de bu duygular yatar (Türkyılmaz, 2013: 86).
“Su” ifadesi eski metinlere bakıldığında tek başına çok nadir olarak anılır. Genellikle kutsal doğa ögelerinden bahsedilirken “Yer-su” birlikte geçer. İşte Türklerin mukaddes olarak gördüğü bu Yer-suların insanların başına iyilik veya kötülük getirmek dışında bir görevi daha vardır ki o da Türk devletini ve vatanını korumaktır. Türk toplulukları devletsiz ve hakan-sız kaldığı zaman Türk tanrısı ile beraber Türklerin Yer-suyu, öncelikle “Türk milleti yok olmasın diye, millet olsun diye” beraberce harekete geçi-yorlar, zaman zaman da Türk kağanına yardım ediyorlardı (Ögel, 2017: 45-46). Burada Türk vatanını koruyan, kağana yardım eden elbette doğ-rudan yer ve suların kendisi olmayıp onların içinde barındırdığı ruhlar idi. Eski Türklerde doğrudan maddeye tapma olmadığından bu unsurlar mad-di değil, manevi olarak tasavvur ediliyordu (Kafesoğlu, 2011: 292).
Yukarıda verilen bilgilere ek olarak eski Türk mitolojisindeki motiflere ve su kültü ile ilgili bilgi veren kaynaklardaki uygulamalara baktığımız zaman Türk düşüncesi açısından “su”, veya Göktürk Devleti’ndeki resmi ifade ile söylenecek olursa “Yer-su”yun çeşitli özelliklere ve görevlere sahip olduğunu görürüz.
2.1. Kurtarıcı-Yardım
Su kültü Türk kağanları ve toplum tarafından herhangi bir mücadele-ye/savaşa girişmeden önce veya devletin yok olmaya yaklaştığı durumda insanlara yardım edip onları kurtaran bir unsur olarak karşımıza çıkmakta-dır. Bu konuda en aydınlatıcı örnekler Göktürk Kağanlığının yazıtlarında kendisini gösterir.
Yer-su ruhları, insanlarla ilgili pek çok şeyi düzenlemektedir. Orhun Yazıtlarında Yer-su tabiri genellikle Türklerin faydasına çalışan manevi kuvvetler olarak geçer. Böylece Göktürk çağında kutsallık atfedilen yeryü-zü oluşumlarının ayrı bir ruhu olduğunun kabul edildiğini ve onların yar-dımcı ve iyiliksever kuvvetler olarak algılandıklarını görürüz (Çoruhlu, 2010: 33; Kafesoğlu, 1980: 26-27). Kül Tigin yazıtının doğu yüzünün 10 ve 11. satırları ve Bilge Kağan yazıtının 10. satırlarında şöyle yazmaktadır. “Yukarıdaki Türk Tanrısı ve Türk kutsal yer ve suları şöyle yapmışlar: Türk halkı yok olmasın diye babam İlteriş Hakanı ve annem İlbilge Hatunu gö-ğün tepesinden tutup daha yükseğe kaldırmışlar muhakkak ki” (Tekin 2014: 27-53; Orkun, 1994: 34-35). Görüldüğü gibi Türk milleti devletsiz ve hakansız kaldığı zaman, Türk tanrısı ve Türklerin kutsal yer ve suları birlikte harekete geçmişlerdir. Öte yandan Göktürk devlet anlayışına göre Türk milleti, milletsiz bir devlet olamayacağının da farkındadır. Bu sebeple kut-sal güçlerin öncelikle millet yok olmasın, halk olsun diye harekete geçtik-lerini yazıtlardan anlamak mümkündür (Ögel, 2017: 45).
Kaynak: Hüseyin UÇAR Araştırma Makalesi
BİR KÜLTÜN ÖZELLİKLERİ: TÜRKLERDE SU KÜLTÜ
Yorumlar
Yorum Gönder